A.
Soyu, Hicreti Ve Peygamber Olarak Görevlendirilmesi
F.
Meleklerin Lût’a (A.S.) Misafirliği- Sapıkların Kör Edilmesi
G.
Lût Kavminin Helaki – Hz. Lüt Ve Ona Îmân Edenlerin Kurtuluşu
H.
Toplumu Felâkete Sürükleyen Ahlâksızlık
SEKİZİNCİ BÖLÜM
HZ. LÛT (A.Ş.)
A. Soyu, Hicreti Ve Peygamber Olarak
Görevlendirilmesi
Hz. Lût (a.s.), Hz.
İbrahim (a.s.)’ın yeğenidir. Tevrat’taki bir kayda göre, Hz. İbrahim (a.s.)’m,
Nahûra ve Hârârı isimlerini taşıyan iki erkek kardeşi vardı. Hz. Lût (a.s.),
bunlardan Hârân’ın oğluydu.[1] Hz.
Lût (a.s.), amcası Hz. İbrahim (a.s.) ile birlikte Irak’tan çıkıp Suriye
yöresine hicret etti. Kur’ân-ı Kerim’de bu iki peygamberin bereketli bir
bölgeye hicret ettikleri bildirilmektedir:
“Onu da, Lût’u
da, alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.”[2]
Hz. Lût (a.s.) bir
süre amcasıyla birlikte Suriye ve Filistin’de kaldı. Bu beraberlik esnasında,
amcasından vaaz ve tebliğin inceliklerini öğrendi; davetin zorlukları hakkında
tecrübe kazandı. Daha sonra Cenab-ı Allah tarafından, ahlâkî çöküntünün en alt
sınırlarında gezinen Sodom ve Gomore halkını ıslah için peygamber olarak
görevlendirildi:
“Lût’a da hüküm
ve ilim verdik; onu, çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar
yoldan çıkmış kötü bir milletti. Lût’u rahmetimizin içine aldık; doğrusu o
iyilerdendi.[3]
“Şüphesiz Lût da
peygamberlerdendir… “[4]
Amcası Hz. İbrahim (a.s.)’m
yanından ayrılan Hz. Lût (a.s.), görev mahalline giderek Sodom şehrine yerleşti
ve bu şehirden bir kadınla evlendi.[5]
Tebliğ faaliyetini yürütmek için elinden gelen gayreti gösterdi. [6]
B. Lût Kavminin Yurdu
Lût kavmi, Ürdün’ün
doğusunda Irak ile Filistin arasında yer alan bölgede yaşamıştır. Lût gölü veya
diğer ismiyle Ölü Deniz’in güney ve doğusunda kalan ve bugün tamamıyla ıssız
olan bölgede, bir çok eski yerleşim yeri kalıntısı, ya da izi mevcuttur. Bu
izler ve kalıntılardan, bölgenin bir zamanlar çok kalabalık bir nüfusu
barındırdığı anlaşılmaktadır. Arkeologlara göre bu bölge, gelişme ve refahının
en yüksek seviyesine, M.Ö. 2300 ilâ M.Ö. 1900 yılları arasında yaşamıştır.
Diğer taraftan tarihçiler de, Hz. İbrahim (a.s.)’in M.Ö. 2000 yılları civarında
yaşamış olduğunu tahmin etmektedirler. Buna göre, bölge, en iyi dönemini, Hz.
İbrahim (a.s.) ile yeğeni Hz. Lût (a.s.) zamanında yaşamış demektir. Lût
kavminin yurdu olarak bilinen bölge, bugün için kalabalık nüfus barındıracak
tabiî özelliklere sahip değildir. O-valar, verimli araziler ve su kaynakları
çok azdır. Ancak, bu bölge eski kaynaklarda Ürdün’ün en yeşil ve en verimli
bölgesi olarak geçmekte ve Sodom Vadisi olarak is imlen dirilmektedir. Sodom
ve Gomore, helak öncesinde, Mısır gibi ma’mur bir ülkeye benzetilmektedir.[7]
Günümüz arkeolog ve tarihçilerine göre, bu ma’mur ve yemyeşil bölge, şiddetli
bir sarsıntı sonucu, Ölü Deniz’e gömülmüştür. Araştırmalar, Ölü Deniz’in bu
felâketten önce güney istikâmetinde günümüzdeki kadar uzanmadığını
göstermiştir. Bugün Kerek şehrinin tam batısında Ölü Deniz’e bir dil şeklinde
uzanan ve adını şeklinden alan “Lisan” adında küçük bir yanmada
vardır. Bu yarımadanın deniz tarafından başlangıç noktası, eskiden Ölü Deniz’in
ulaştığı son nokta idi. Bu yarımadanın sağında taban 400 metre derinlikte
olduğu halde, sol tarafı son derece sığdır. Son yıllarda yapılan ölçümlerde,
bu derinliğin ancak 15-20 metre arasında olduğu tespit edilmiştir.[8] İşte,
yarımadanın güneyindeki şimdi gölün suları altında kalan bu sığ bölgede, Lût
kavminin yaşadığı Sodom, Gomore, Admâ, Sanbuyem ve Zoğr kentleri bulunuyordu.
Bu merkezler, M.Ö. 2000 yılları civarında vuku bulan deprem sırasında çöken
vâdi de sular altında kaldı. Nitekim son arkeolojik araştırmalarda, golün
güney kısmında su altında bâzı yerleşim merkezlerinin kalıntılarına
rastlanmıştır.[9]
Bu bölgedeki
çalışmalarıyla tanınan Alman arkeolog Wer-ner Keller, bu konuda ulaştığı sonucu
şöyle açıklamaktadır:
“Bu bölgede bir
gün kendini göstermiş olan çok büyük bir çökmede patlamalar, yıldırımlar,
yangınlar ve doğal gazlarla birlikte korkunç bir deprem olmuş ve Sodom vadisi
ile birlikte Lût kavminin şehirleri de yerin derinliklerine gömülmüştür.”[10]
Tevrat’ta
bildirildiğine göre, Sodom ve Gomore’nin büyük bir felâkete uğradığını haber
alan Hz. İbrahim (a.s.), Hebron’dan ayrılarak bölgeye gitmiş, oraya vardığında
fırından çıkan dumanlar gibi dumanlar fışkırdığını görmüştür.[11]
Kur’ân-ı Ke-rim’de, Allah’ın azabına uğrayan bu şehirlerin, ibret olmak üzere
açık bir alâmet veya işaret olarak bırakıldığı zikredilmiştir. Bu işaretle Ölü
Deniz ve civarındaki bu kalıntılar kastedilmiş olmalıdır. Mekke müşriklerinin
bu açık işaretten ders çıkarmaları istenirken şöyle buyurulmuştur:
“İşte bunda,
feraset ehline ibret ve kudretimize delâlet vardır. O yerler yolun
üzerindedir. Bunda mü’minler için ibretler vardır.”[12]
Nitekim Lût gölünün
güney tarafı, büyük bir medeniyete mezar olmuştur. Meydana gelen şiddetli
deprem sonunda, Lût kavminin yaşadığı şehirler yerle bir olmuş ve bölge
bütünüyle göl sularının altında kalmıştır. 1965 yılında Amerikalı arkeologlardan
oluşan bir araştırma ekibi, gölün güney kısmındaki az yukarıda bahsettiğimiz
Lisan yarımadasında büyük bir mezarlık ortaya çıkarmıştır. Bu mezarlıkta 20
binden fazla mezarın bulunduğu tespit edilmiştir ki, bu büyüklükteki bir
mezarlık, yakın bir mevkide büyük bir şehrin bulunduğunu açıkça gösterir. Bu
keşif, söz konusu şehrin yere batmış olduğunu da ispat etmektedir. Çünkü
civarda kalabalık bir nüfusu barındıran başka bir yerleşim yeri
bilinmemektedir.[13]
C. Lût Kavminin Sapıklığı
Sodom halkı küfür ve
ahlâksızlıkta çok aşırı gitmişti. Onların arasında her türlü ahlâksızlık
yaygındı ve üstelik bunlar alenî olarak yapılıyordu. Bu kavim mensupları, daha
önce hiç bir kavmin işlemediği büyük bir kötülük de İcat etmişlerdi. Lût
kavmiyle birlikte anılan bu önemli kötülük, bilindiği gibi, livata, yani
homoseksüellikti. Hz. Lût (a.s.), bu kötülüğün son derece yaygın olduğu ve
açıkça işlendiği bir halka peygamber olmuştu. Diğer peygamberlerin yaptığı gibi
O, kendisinin Allah tarafından görevlendirilen bir peygamber olduğunu
söyleyerek onları, Allah’a îmâna ve içinde bulundukları kötülükleri terke
çağırdı. Onları işlemekte oldukları kötülükler yüzünden çarptırılacakları
korkunç azaptan sakındırdı. Vazifesinin bir elçilikten İbaret olduğunu,
kendilerinin iyiliğini düşünen bir kardeşleri olarak yaptığı bu görev
karşısında herhangi bir ücret istemediğini açıkladı. Görevinin karşılığını
sadece Cenab-ı Hak’tan beklediğini vurgulayarak, onları içine düştükleri büyük
ahlâksızlığı; yani erkeklerin erkeklerle cinsel ilişki kurmasını bırakmaya
çağırdı. Ancak, küfürde çok ileri gitmiş olan bu kâfirler, kendilerini hidâyete
çağıran Hz. Lût (a.s.)’m davetini reddettiler. Diğer müşrikler gibi, onu ve
bütün peygamberleri yalanlamaktan çekinmediler: “Lût milleti, uyaran
peygamberleri yalanladı.”[14] Hz.
Lût (a.s.), kavmine bu çirkin fiili yeryüzünde ilk defa işleyenlerin kendileri
olduklarını söylüyor ve onu terk etmeye ça-ğırıyordu. Onlara diğer kötülüklerde
de aşırı gittiklerini açıklıyordu. Ancak onlar, bu gerçekleri kabul etmek şöyle
dursun, Hz. Lût (a.s.) ve ona inananları, kendileri gibi erkek erkeğe cinsel
ilişki kurmadıkları için, “Onlar eteklerini temiz tutmaya çalışan
insanlardır” diyerek alaya alıyorlar ve onları sürgünle tehdit
ediyorlardı.
Onun kavminde,
homoseksüelliğin yanında diğer kötülükler de çok yaygındı. Toplantı yerlerinde
hiç mi hiç utanmadan çeşitli kötülükleri alenî bir şekilde yapıyorlar, yol
keserek yolculara başta cinsel tecavüz olmak üzere, her türlü zulmü yapmaktan
büyük zevk alıyorlardı. Onların şehirlerine uğrayan yabancılar, çok zor
durumda kalıyorlardı. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Lût (a.s.)’ m müşrikleri bu
kötülüklerden vazgeçirmek için yaptığı konuşmalardan aktarmalar yapmıştır:
“Lût da,
milletine şöyle demişti: ‘Doğrusu siz dünyalarda sizden önce hiç kimsenin
yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Erkeklere yaklaşıp, yol kesmiyor
musunuz? Ve bu utanç verici iğrenç günahlarınızı toplantılarınızda alenî
olarak yapmıyor musunuz?’ Milletinin cevabı, ‘Doğru sözlü isen bize Allah’ın
azabını getir!’ demek oldu.”[15]
“Lût’u da kavmine
peygamber olarak gönderdik, onlara, ‘Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin
yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp da şehvetle
erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz çok aşın giden bir milletsiniz’ dedi.”[16]
“Lût milleti de
peygamberleri yalanladı. Kardeşleri Lût, onlara, ‘Allah’a karşı gelmekten
sakınmaz mısınız? Doğrusu ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık
Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum;
benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı
eşleri bırakıp da, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu
sîz azmış bir milletsiniz!’ dedi.”[17]
D. Sürgün Tehdidi
Hz. Lût (a.s.)3 Önceki
ve sonraki peygamberlerin başına geldiği gibi, kavmini Allah’ın yoluna
çağrmca, sert bir tepkiyle karşılaştı. Kâfirler, ona yönelik tepkilerini
gittikçe sertleştirdiler ve bu davetten vazgeçmediği takdirde, ülkeden
çıkarmakla tehdit ettiler. Hz. Lût (a.s.)’ı, peygamberlerin ortak kaderi
hicrete zorladılar. Ne gariptir ki, Hz. Lût (a.s.} ve ailesini şehirlerinden
çıkarma gerekçesi olarak, onların kötülüklere bulaşmayıp temiz kalmaya
çalışmalarını gösteriyorlardı. Hz. Lût (a.s.) ve ashabını namus ve iffetlerine
düşkün olmak ve temiz kalmaya çalışmakla suçluyorlardı. Dejenere olmuş bu
toplumun nazarında en ağır suç, güzel ahlâk ve iffet sahibi olmaktı. Sonunda bu
“suçu” işleyenleri aralarından çıkarma kararı aldılar. Kur’ân-ı
Kerim, onların gerekçeli kararını ağızlarından şöyle aktarmaktadır:
“Ey Lût! Bu
sözlerinden vazgeçmezsen, mutlaka kovulacaksın” dediler.”[18]
“Milletinin
cevabı sadece, ‘Lût ve onunla birlikte îmân edenleri memleketinizden çıkarın,
çünkü onlar eteklerini çok temiz tutan insanlarmış!’ demek oldu.”[19]
“Lût’u da
gönderdik; milletine şöyle dedi: ‘Göz göre göre bir hayasızlık mı yapıyorsunuz?
Kadınları bırakıp, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz; evet, siz cahil bir
milletsiniz.’ Milletinin cevabı sadece, ‘Lût’un ailesini kasabanızdan çıkarın,
güya onlar temiz kalmaya çalışan insanlarmış.’ demek oldu.”[20]
Bu âyetlerden anlaşıldığı
gibi, şirk üzere bulunan ve büyük bir ahlâkî çöküntü içinde olan insanlar,
aralarında Allah’tan korkan ve kötülüklerden uzaklaşmaya çalışan iyi insanların
bulunmasına bile tahammül edemiyorlardi. Aralarında, kendilerini ahlâk ve
fazilete çağıracak kimselerin kalmaması için, onları yurtlarından çıkarmaya
karar vermişlerdi. [21]
E. Melekler Sodom Yolunda
Hz. ibrahim (a.s.)
kıssasında, Lût kavminin helaki için görevlendirilen ve güzel yüzlü üç
delikanlı kılığına giren meleklerin, ona uğradıklarını ve ona misafir
olduklarını açıklamıştık. Olağanüstü ve çok önemli olayları bildirmek için
geldiklerinde insan kılığına bürünen meleklerin Hz. İbrahim (a.s.)’a verdiği
haberlerden biri de, Lüt kavminin helâkiyle görevlendirilmeleriydi. Hz.
İbrahim (a.s.), bu gerçeği öğrenince, yeğeni Hz. Lût (a.s.)’m orada olduğunu
söyleyerek, bu felâkete üzüleceğini açıklamıştı. Ancak melekler, azabın sâdece
kâfirlere dokunacağını, Hz. Lût (a.s.) ve ona îmân edenlerin ise kurtulacağını,
onun ailesinden yalnızca kâfirlerle birlikte olan karısının helak edileceğini
söylediler:
“Elçilerimiz
İbrahim’e (İshak ve Yakub’un doğacaklarını bildiren) müjde ile geldiklerinde:
‘Biz bu memleketin halkını yok e-deceğiz, çünkü oranın halkı zalim
kimselerdir,’ dediler.
İbrahim, ‘Ama Lüt
oradadır.’ dedi, elçiler, ‘Biz orada olanları daha iyi biliriz; azaba
uğrayanlardan olacak karısı dışında, onu da ailesini de
kurtaracağız.’dediler”[22]
“İbrahim’in
korkusu gidip de müjde kendisine ulaşınca, Lüt milleti hakkında elçilerimizle
tartışmaya girişti. Doğrusu İbrahim, çok halim selim, yumuşak huylu ve kendini
Allah’a vermiş bir kimse idi. Elçilerimiz, ‘Ey İbrahim! Bu tutumundan vazgeç,
çünkü onların helaki için Rabbinin emri gelmiştir. Onlara, şüphesiz, geri
çevrilemeyecek bir azap gelmektedir’ dediler.[23]
“Zaten
sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umudunu keser!” diyerek
sormuştu, ‘Ey elçiler! İşiniz nedir?’ Şöyle cevap vermişlerdi: Biz şüphesiz
suçlu bir millete gönderildik. Lût’un ailesi bunun dışındadır. Kansı hariç
hepsini kuriaracağız. Karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk.[24]
F. Meleklerin Lût’a (A.S.) Misafirliği-
Sapıkların Kör Edilmesi
Hz. İbrahim (a.s.)’dan
ayrılan melekler, Sodom’a gelerek Hz. Lût (a.s.)’a misafir oldular. Her biri
oldukça yakışıklı bir delikanlı kılığındaki meleklerin kendisine misafir
olması, Hz. Lût (a.s.)’ı son derece sıkmıştı. Çünkü o, tanımadığı
misafirlerinin melek olduğunu bilmediğinden, erkeklere düşkün olan kâfirlerin,
bu güzel yüzlü delikanlılara sarkıntılık yapmasından korkuyordu. Bu sıkıntı
içinde misafirlerini sapıklardan nasıl koruyacağını düşünüyordu. Korkusu
boşuna değildi; nitekim onun evine genç delikanlıların geldiği kısa sürede
duyuldu. Pek çok sapık, onlara sarkıntılık niyetiyle onun evinin etrafında
toplanmıştı. Onların iğrenç niyetlerini anlayan Hz. Lüt (a.s.), misafirlerini
onların tecavüzünden korumak için, onlara kızlarını nikâh-lamayı teklif etti.
Aklı başında olanları kendisini anlamaya ve yardıma çağırdı. Ancak Sodomlu
sapıklar, onun bu teklifine razı olmadılar. Ona, kızlarıyla evlenmek gibi bir
isteklerinin olmadığını, ne istediklerini de kendisinin iyi bildiğini
söylediler. Ahlâksızlıkta ne derece ileri gittiklerini, en iğrenç günahı
işlemekte ne derece arsızlaştıklarmı ortaya koyan bir cevap verdiler.
Hz. Lût (a.s.),
kendilerini kuşatan tehlikeyi genç misafirlerine bildirmek zorunda kalmıştı.
Onları savunmaktan âciz olduğunu, kendisini destekleyecek bir taraftar
kitlesinin bulunmadıgım ve kendilerini
koruyacak sağlam bir
sığmağın mevcut olmadığını
açıkladı ve çaresizliğini dile getirdi:
“Elçilerimiz
Lût’a gelince, onların yüzünden çok dadandı ve çok sıkıldı, ‘Bu çetin bir
gündür’ dedi. Daha önce kötü ve iğrenç işler işleyen müşrikler, ona koşarak
gelmişlerdi. ‘Ey milletim! îşte bunlar benim kızlarım, Onlar sizin için daha
temizdir (isterseniz Onları size nikahlayabilirim!) [25]
Allah’tan sakının, konuklanma tecavüz ederek beni rezil etmeyin, içinizde aklı
başında kimse yok mudur?’ dedi. Onlar ise, ‘Andolsun ki, senin kızlarınla bir
işimiz olmadığını biliyorsun; doğrusu, ne istediğimizin farkında-sın’ dediler.
Lüt, ‘Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam!’
dedi.”[26]
“Şehir halkı,
sevinerek geldiler. Lüt, ‘Bunlar benim konukla-rımdır, Onlara karşı beni rüsvay
etmeyin, Allah’tan korkun, beni utandırmayın.’ dedi. ‘Biz sana kimseyi misafir
kabul etmeyi yasak etmemiş miydik?’ dediler. Lüt, ‘Alacaksanız, işte benim
kızlarım (onları nikahlayın)’ dedi.”[27]
Bu kavim sapıklıkta o
derece ileri gitmişti ki, şehirlerine güzel yüzlü yabancı delikanlıların
geldiğini duyunca, sevinç i-çinde Lût’un evinin etrafına koşuşmuşlardı. İçlerinden
bu ahlâksızlığa karşı çıkan hiç kimse yoktu. Böylesine iğrenç bir isteği,
temizliği ve iffetiyle ma’ruf Hz. Lût’a söylemekten çekinmeme-leri, bu suçun
onların arasında ne kadar yaygın ve ne kadar normal sayılan bir davranış haline
geldiğini ortaya koymaktadır. Onların cinsî sapıklıklarının derecesi, bu iğrenç
fiili işlemek için büyük bir sevinç içinde hem de toplu bir şekilde
gelmelerinden anlaşılmaktadır. Bu ahlâksızlıklarını açıkça yapmaktan
çekin-memeleri, normal insanın düşünüp hayal edemeyeceği bir ahlâki
çöküntüdür. Onların, bu sapıklıkları dolayısıyla diğer insanlardan utanmak ve
kötülüklerini gizli yapmak gibi bir özellikleri dahi yoktu. Başta erkek erkeğe
cinsel ilişki olmak üzere, her türlü kötülükleri meclislerinde toplu bir
şekilde yaparlardı. Seyyid Kutub’un şu sözü, onların durumunu özetlemeye yetecektir;
“Şayet böyle bir
ahlâkî çöküntü yaşanmamış olsaydı, insan muhayyilesi böyle bir durumun
olabileceğini asla düşünemezdi”[28]
Lût kavminin bu
hastalığı, kötülüklerin en iğrencidir. İnsan tabiatmdaki bozulma ve
dejenerasyonun ulaştığı aşağılığın tipik bir göstergesidir. Bu hastalık,
toplumlar için en tehlikeli hastalıktır. İnsanlığı hayvanlıktan aşağı düşürür.
Misafirlerini
mütecavizlerden korumakta çaresiz kalan Hz. Lût (a.s.), hâlini Allah’a arz
ederek, bu bozgunculara karşı yardıma çağırdı. Yaptıkları bu iğrenç fiile çok
kızdığını söyleyerek, kendisini ve ailesini onların yaptığı bu kötülükten
kurtarmasını istedi:
“Lût, ‘Rabbim!
Bozgunculara karşı bana yardım et!’ dedi.[29]
“Lût, ‘Doğrusu
yaptığınıza çok kızanlardanım. Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapa geldiği
kötülükten kurtar!’ dedi.”[30]
Evinin etrafında
toplanan kâfirlerin isteklerinden vazgeçmemeleri, Hz. Lût (a.s.)’ı çok
üzmüştü. Bu zor anda yaptığı duâ Yüce Allah tarafından kabul edildi ve onun
imdadına, genç delikanlılar kılığındaki korumaktan aciz kaldığı misafirleri
yâni melekler yetişti. O ana kadar yaşananlara karışmayan delikanlılar, Hz.
Lût (a.s.)’a kendilerinin insan değil, Cenab-ı Hak tarafından gönderilen
melekler olduklarını açıkladılar ve Sodom halkını imtihan ve nihayet helak
etmeye geldiklerini söylediler. Onu ve îmân eden ehlini kurtaracaklarını,
kafirlerin tamamını ise helak edeceklerini haber verdiler ve ona artık korkmamasını tavsiye ettiler:
“Meleklerimiz
Lût’a gelince, kavminin onlara sarkıntılık edeceğinden korkarak, fenalaştı ve
çok sıkıldı. Melekler, ona, ‘Korkma ve üzülme, doğrusu biz seni ve geride
kalacaklardan o-lan karının dışında, aileni kurtaracağız. Bu kasaba halkına
yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten, elbette bir azap indireceğiz’.’ dediler.[31]
Diğer taraftan Cenab-ı
Hak, bu sırada elçisi Hz. Lût (a.s.)’ı dinlemeyip onun evine girerek
misafirlerine sarkıntılık yapmaya kalkışan kâfirlerin gözlerini kör ediverdi:
“And olsun ki,
onlar Lût’un konuklan olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine
gözlerini kör ediverdik. Azabımı ve ikazlarımı dinlememenin sonucunu tadın,
dedik.”[32]
G. Lût Kavminin Helaki – Hz. Lüt Ve Ona
Îmân Edenlerin Kurtuluşu
Bütün ülkede, Hz. Lût
(a.s.)’m aile fertlerinden başka İslâm nuruyla aydınlanan kimse olmamıştı.
Onun ailesinden de geçtiği gibi karısı kâfirlerle birlikte idi ve kocasına îmân
etmemişti. Dolayısıyla kavmi helak edilirken kurtulanlar, sadece Hz. Lût
(a.s.) ve karısı hariç ailenin diğer fertleri oldu. Bu bir avuç Müslüman’ın
dışında kalanların tamamı umumî azâb sonucu helak edildi. Bu azabı
gerçekleştirmek için Lût kavmine gelen meleklerle, daha önce ziyaret ettikleri
Hz. İbrahim (a.s.) arasında geçen şu konuşma, bu gerçeği açık bir şekilde
yansıtmaktadır:
“İbrahim, ‘Ey
elçiler! Asıl meseleniz nedir? ‘dedi Melekler şöyle cevap verdiler: ‘Biz suçlu
bir kavmi cezalandırmak için-.gön-derildik ki, Rabbin katında haddi aşanlar
İçin tayin edilmiş ‘çamurdan yapılma taşları yağdıralım.’ Nihayet o ülkede
bulunan mü’minleri çıkardık. Zaten biz, orada bir tek ailenin dışında Müslüman
bulamadık. Can yakıcı azaptan korkanlar için o ülkede bir ibret bıraktık.”[33]
Melekler, Hz. Lût
(a.s.)’a geceleyin mü’min aile fertleriyle birlikte şehri terketmek üzere yola
çıkmasını, aralarından geride kalan olup olmadığını kontrol etmek için
kâfilerin ardından gitmesini ve yürüyüşleri esnasında içlerinden hiç birinin
geriye dönüp bakmamasını söylediler ve şehir halkının sabaha doğru azaba
çarptırılacağını açıkladılar:
“Elçiler (melekler)
Lüt’un ailesine gelince, Lût, ‘Doğrusu siz tanınmayan kimselersiniz’ dedi.
Onlar şöyle dediler: ‘Biz sana sadece şüphe edip durdukları azabı getirdik.
Sana gerçekle geldik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz. Artık, geceleyin bir
ara, aileni yola çıkar, sen de arkalarından git; hiç biriniz arkaya bakmasın;
emrolunduğunuz yere doğru yürüyün.’ Böylece Lût’a bunların sonlarının kesilmiş
olarak sabahlayacaklarını bildirdik.”[34]
“Ey Lût! Biz
Rabbinin elçileriyiz, onlar sana üişemeyecekler; geceleyin bir ara, ailenle
beraber yola çık; karının dışında kimse geri kalmasın. Doğrusu onların başına
gelen onun başına da gelecektir. Vadeleri gün doğana kadardır. Gün doğması
yakın değil mi? dediler.”[35]
Allah’ın hükmü ve bu
kavim için takdir buyurduğu azabın vakti gelince, tan yeri ağarırken şehrin
altı üstüne geldi. Hz. Lût (a.s.)’ın ailesiyle birlikte şehirden ayrılmasından
sonra, şafak vakti korkunç bir patlama ve şiddetli bir deprem olmuş, bütün
binaları yerle bir etmişti. Diğer yandan kurutulmuş çamur taşlar, sağanak
yağmur gibi, günahkarların üzerine yağmaya başlamıştı. Bütün bunlar
yaşanırken, şehri korkunç bir fırtına ve şiddetli bir gürültü kaplamıştı.
Peygamberlerini yalanlayan Lût kavmi müşriklerine verilen bu ilâhî ceza, buna
karşılık inananların bu cezadan kurtarılarak mükâfatlandırılışı, ibret
alınması için Kur’ân-ı Kerim’de birkaç kez tekrarlanmış bulunmaktadır:
“Senin hayatına
andolsun ki, onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı. Tanyeri
ağarırken, korkunç çığlık onlan yakalayıverdi. Memleketlerini alt üst ettik,
üzerlerine sert taş yağdırdık.”[36]
“Bunun üzerine
Lût’u ve kendisine îmân eden ailesini kurtardık; yalnız kansı hariç, çünkü o,
geride kalıp helake uğrayanlardan oldu. Geride kalanların üzerine öyle bir
yağmur yağdırdık ki! Suçluların sonu nasıl olurmuş bir baki”[37]
Buradaki yağmur, diğer
âyetlerde ifade edildiği gibi, onların evlerinin altını üstüne getiren taş
yağmurudur. Kil taşından yapılmış ve ateşte pişirilmiş, damgalanıp istif
edilmiş her taş, belli bir kâfiri helak etmek üzere işaretlenmişti. Her
taş”m kime ve nereye isabet edeceği ezelde takdir edilmiş ve üzerine nakşedilmiş
bulunuyordu. Bunu Allah’tan başka bilon yoktu:
“Azap emrimiz
gelince-oraların altım üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından, işaretlenmiş
kızgın taşları sağanak halinde yağdırdık. Bu azap zâlimlerden hiçbir zaman uzak
olmayacak-tır.”[38]
“Biz de
üzerlerine taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik. Ancak, Lüt’un taraftarlarını,
katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle
mükafat veririz. Lüt, andolsun ki, onlan bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama
onlar ikazları şüphe ile karşılayarak dinlemediler. Andolsun ki, onlar Lût’un
konuklan olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör
ediverdik. Azabımı ve İkazlarımı dinlememenin sonucunu tadın, dedik. Andolsun
ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. Azabımı ve ikazlarımı
dinlememenin sonucunu tadın! dedik.[39]
“Bunun üzerine
geride kalan yaşlı bir kadın dışında, onu ve ailesini, hepsini kurtardık.
Diğerlerini yerle bir ettik.”[40]
“Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık,
yalnız karısının geride kalanlardan olmasını gerekli bulduk. Geride kalanların
üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne
kötü idi.[41]
“Üzerlerine de
yağmur yağdırdık. Uyarılan fakat yola gelmeyenlerin yağmuru ne kötü idi!
Şüphes& bunda bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. Doğrusu Rabbin
güçlüdür, merhametlidir.”[42]
Sodom şehrinin
harabeleri, Hicaz’dan Suriye ve Mısır’a giden yol üzerindedir. Yolcular, Lût
gölünün güneydoğusunda bu harabelerin izlerini görebilirler. Yüce Allah, buna
işaret etmiş ve bu tür harabelerin inananlar için bir ibret sahnesi olması
gerektiğini hatırlatmıştır:
“Bunda, görebilen
insanlar için ibretler vardır. O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hâlâ
durmaktadır. Bunda inananlar için ibret vardır.”[43]
“Andolsun ki,
biz, düşünen kimseler için bu kasabadan a-paçık bir belgeyi geride
bırakmışızdır.”[44]
“Şüphesiz Lût da
peygamberlerdendir. Geridekiler arasında kalan yaşlı bir kadın dışında, Lût’u
ve ailesinin hepsini kurtarmıştık. Sonra diğerlerini yok etmiştik. Sabah
akşam, onların yerleri üzerinden geçersiniz. Düşünmez misiniz?”[45]
H. Toplumu Felâkete Sürükleyen
Ahlâksızlık
Lût kavminin,
homoseksüellik yanında, diğer pek çok kötülüğü de zikredilmiştir. Ancak,
âyetlerde, onların helakine sebep olan en iğrenç suçun, homoseksüellik olduğu
vurgulanmıştır. Onların işlediği bu iğrenç fiil, tarih boyunca, en iğrenç ve
en aşağılık suç olarak kabul edilmiştir. Buna rağmen, bu çirkin fiili, normal
bir davranış biçimi; hatta bir ayrıcalık olarak kabul ederek o şekilde
göstermeye çalışanlar olmuştur. Eski çağlarda bâzı Yunan filozoflarının bu
yaklaşımı, maalesef Modern dünyada Batı tarafından gene hortlatılmış ve daha
ileri boyutlara götürülmüştür. Batılı ülkelerin bâzılarında, bu iğrenç fiile
yasal bir statü kazandırılması, bunun açık bir göstergesidir. Kültür emperyalizmine
maruz kalmış halkı Müslüman ülkelerde bile, artık eşcinselliğin korkunç bir
toplum suçu olmaktan çıkarılmış olması, bu vahametin hangi noktalara vardığını
göstermektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de
verilen bu bilgilerden, sadece bu eşcinsellik fiilinin, Allah’ın gazabını
insanların üzerine çekmeye yetecek iğrenç bir günah olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün milletler bu iğrenç rezaleti işlemekten ve bu yüzden azaba
çarptırılmaktan sakindırılmaktadır. Lût kavmi ve başlarına gelen azap zikredildikten
sonra, bu azabın, aynt çirkin fiili işleyen zâlimlere yakın olduğu haber
verilmektedir:
“Azap emrimiz
gelince oraların altını üstüne getirdik; üzerine Rabbinin katından,
işaretlenmiş kızgın taşlan sağanak halinde yağdırdık. Bu azap zâlimlerden hiç
bir zaman uzak olmayacaktır.”[46]
Bu yüzden bu kötülüğün
kökünü kazımak ve insanları bu belâdan kurtarmak, idarecilerin en önemli
görevlerinden biridir.[47]
Homoseksüellik, büyük bir ahlakî çöküntü olmanın yanında, sağlık üzerinde de
önemli tehlikeleri olan bir hastalıktır. Frengi, belsoğukluğu, kemik zafiyeti
ve bilhassa asrımızın en korkunç ve çaresiz hastalığı olan AİDS hastalığının
yayılmasına yol açmaktadır.
Hz. Lût (a.s.)
kıssasından çıkarılan diğer önemli bir ders, misafire verilen önemdir. Hz. Lût
(a.s.), her türlü zorluklan göze alarak yabancıları evine misafir etmiş, onları
korumak uğruna her tehlikeyi eöze almıştır. Âyetlerde geçtiği gibi o, misafirleri
yüzünden başına gelecek sıkıntıları başından hissetmiş; ancak ne halleri varsa
görsünler diyerek onları görmezlikten gelmek veya evine almamak yerine, evini
onlara açmış, elinden gelen ikramı yapmaya çalışmıştır. Onları korumak uğruna
başına gelecek sıkıntıları göze almaktan çekinmemiştir.[48]
[1] Tekvin, 11/27.
[2] Enbiyâ sûresi, 21/71.
[3] Enbiya sûresi, 21/74-75.
[4] Saffât sûresi, 37/133-138.
[5] Yahudiler tarafından tahrif edilmiş olan Kitab-ı
Mukaddes’te, Hz. Lût (a.s.) aley-
hinde ağır iftiralarda bulunulmuştur. Onun Sodom’a gidişi de, amcası Hz.
ibrahim (a.s.)’ile aralarında sığır sürüleri yüzünden çıkan bir İhtilâfa
bağlanmıştır (Tekvin, 13/5-13 }. Halbuki Hz. Lût (a.s.), Kur’ân’da bildirildiği
gibi, oraya Allah tarafından peygamber olarak gönderilmiştir.
[6] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan
Yayınları: 272.
[7] Tekvin, 13/10.
[8] Yalçın, Kavimlerin Helaki, 43.
[9] Mevdûdî, Hz.
Peygamfaer’in Hayatı, I, 466 vd.
[10] Yalçın, Kavimlerin Helaki, 47, W. Keller, Und die
Bibel hat doch recht, 88’den naklen.
[11] Tekvin, 19/28.
[12] Hicr süresi, 15/75-77.
[13] Mevdûdî, Hz. Peygamber’in Hayatı, I, 468
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 273-275.
[14] Kamer sûresi, 54/33.
[15] Ankebut sûresi, 29/28-29.
[16] A’râf sûresi, 7/80-81.
[17] Şuarâ sûresi, 26/160-166.
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 275-276.
[18] Şuarâ sûresi, 26/167.
[19] A’râf süresi, 7/82.
[20] Nemi sûresi, 27/54-56.
[21] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan
Yayınları: 276-277.
[22] Ankebut sûresi, 29/31-32.
Tahrim sûresinin 10.
ayetinde, Hz. Nuh ve Hz. Lût’un karılan için şöyle denilmektedir:
“Allah, Nuh’un
kansı ile Lût’un karısını kâfirlere bir misal yapmıştır. O İkisi, kullarımızdan
birer salih kulun nikâhları altında oldukları halde, kocalarına hainlik
ettiler. İşte bu yüzden, bu iki peygamber, Allah tarafından karılarının başına
inen azaba engel olamadı. O iki kadına şöyle denildi: ‘Diğer inkarcılarla
beraber siz de cehenneme girin!”
Hz. Nuh’un tufanda boğulan karısı gibi, Hz. Lût’un bu kansı da kocasına
îmân etmemişti. Bu İki kadın, peygamber olan kocalarına îmân etmedikleri için
kâfirlerle birlikte helak oldular. Peygamber hanımı olmalan, küfürleri yüzünden
onlara hiç bir kazanç sağlamadı. Bu iki kadının durumu, akrabalığın îmân etmeye
yetmediği ve îmân olmadıkça bu yakınlığın hiç bir faydasının olamayacağı gerçeğini
açıkça ortaya koymaktadır. Onların bu durumu, son derece dikkat çekici bir
ibret tablosudur. Zira onlar, peygamberin en yakınında, dünya ve ahiret saadetini
kazanmaya çok müsait bir mevkide bulunuyorlardı. Ancak buna rağmen küfürde
direttiler ve gözlerinin önündeki gerçeği göremediler.
[23] Hûd sûresi, 11/74-76.
[24] Hicr sûresi, 15/56-60.
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 277-279.
[25] Lût (a.s.), “kızlarım” ifadesiyle, doğrudan
kendi kızlarını ya da toplumdaki kızların tamamını kastetmiş olabilir. Tercih
edilen görüş, ikinci görüştür (Elmahlı, IV.455). Çünkü, bir kavmin peygamberine
nisbeti, evlatların babaya nisbeti gibidir. Bir peygamber, kavminin babası
durumunda olduğundan, sevgi ve şefkatten dolayı, kavminin kızlarına
“kızlarım” demiştir. Nitekim, peygamberimizin hanımları,
“mü’minlerin anneleri” olarak isimlendirilmiştir (Ahzâb sûresi, 33/ 6
].
Hz. Lût (a.s.)’m, onlara kavminin kızlarını veya kendi kızlarını teklif
ederken, zinayı kastetmiş olması asla düşünülemez. Onları nikâhla almalarını
kastettiği muhakkaktır. Nitekim, “bunlar sizin için daha temizdir”
demesi de bunu göstermektedir. Lût (a.s.), onları gayri meşru ilişkilerden
meşru ilişkilere çağırmıştır.
[26] Hûd sûresi, 11/77-80.
[27] Hicr sûresi, 15/67-71
[28] FîZılâl, IX, 136.
[29] Ankebut Sûresi, 29/30.
[30] Şuarâ süresi, 26/168-169
[31] Ankebut süresi, 29/33-34.
[32] Kamer sûresi, 54/37.
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 279-282.
[33] Zâriyât sûresi, 51/31- 36.
[34] Hicr sûresi, 15/61-66.
[35] Hûd sûresi, 11/81.
[36] Hicr süresi, 15/72-74.
[37] A’râf sûresi, 7/83-84.
[38] Hûd süresi, 11/82-83.
[39] Kamer sûresi, 54/34-39.
[40] Şuarâ sûresi, 26/170-171.
[41] Nemi sûresi, 27/57-58.
[42] Şuarâ sûresi, 26/173-175.
[43] Hkr sûresi, 15/75-77.
[44] Ankebut sûresi, 29/35.
[45] Saffât sûresi, 37/133-138.
Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 282-286.
[46] Hûd sûresi, 11/82-83.
[47] Livata suçunu
işleyenlere tatbik edilecek ceza hakkındaki görüşler için
bkz. Mevdûdi, Tefhim, II, 63;
Tabbâra, 177.
[48] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan
Yayınları: 286-288.